Asıl mana genelde görünenin arkasında görünmeyenin içinde oluyor. Üsküp belki başlangıçta tek bir şeydi. Tek bir amacı olan tek bir gezi. Ancak evdeki hesap Üsküp’e uymayınca insani ve sosyal yönü yüksek günler çıktı. Belki de kolay kolay görüşemeyeceğim, varlığından haberdar olmayacağım değerli insanlarla tanıştım, varlığından haberdar olduğum diğer çok değerli insanları da tekrar gördüm. Biraz Avrupa, biraz Balkanlar biraz da Türkiye görmüş oldum tek bir şehirde (aslında Avustralya ve Amerika da vardı ama neyse)
İlgi çeken iki konu vardı. İkisi de Türk kimliğiyle ilgiliydi. İlki Türkiye dışındaki Türklerin dillerini korumaları, ikincisi ise Türk kimliğini temsil eden kişilerin Türk tarihiyle ilgili sorulara cevap verebilmesi.
Üzülerek öğrendim ki, Türkiye menşeli bazı Türkler, vatanlarından uzakta büyük zorluklar altında dil ve kültürlerini yaşatmaya çalışan insanların dilleriyle eğlenebiliyormuş. Bu nasıl bir dar görüşlülük, nasıl bir değer bilmezliktir. Bu durum şu soruyu aklıma getirdi: “Neden acaba biz kendi konuştuğumuz Türkçenin gerçek Türkçe olduğunu düşünüyoruz?” Geçmişe bakacak olursak belki de Azerilerin ya da Balkanların bir kasabasında yaşayan Türklerin Türkçesi daha duru, saf, temiz ve zengindir. Kendimizi üstün görme hakkını nereden bulabiliyoruz. İnsanlar kendilerine her gün dillerini unutturacak bir ortamda yaşarken ve tüm zorluklara rağmen o dili korurken senin Türkçen kötü, bozuk vs deme hakkımız olmamalı. Anlayışlı olabilmeli, kendi kutumuzun dışını da görebilmeliyiz. Balkanlarda güzel bir Türk mirası var, hem dil hem kültür anlamında. Bunun toplanması, bundan faydalanılması lazım. Balkan Türkçesinden çokça güzel kelime ve ifade alabileceğimize inanıyorum. Sonuçta o bizden ayrı olan ancak esasında bizim olan bir parça.
Bir diğer konu da Türkiye dışında yaşayan Türklerin omuzlarına Türk devletiyle ilgili politik soruların yüklenmesi, sorumlu olmadıkları için sorumlu tutulmaları. Mesela insanların Ermeni iddiaları dolayısıyla rahatsız edilmesi, etiketlenmesi. Almanya’da doğmuş büyümüş bir Türk gencinin, Ermeni iddialarına cevap vermek zorunda bırakılmasını ya da Türkiye’deki olumsuz durumları açıklamak zorunda bırakılmasını düşünün. Bu küçük omuzlara yüklenen, daha kendi kişiliğini oturtma aşamasında olan bir insan için büyük bir yük. Anladığım kadarıyla şu ana kadar devletimizin başını meşgul eden, uluslararası imajımızı zedeleyen konularda pek bir tanıtım çalışması yapılmamış, uluslararası basın ve kamuoyu bilgilendirilmemiş. Yani sözün kısası kendi tezlerimizi iyi savunamamışız ve bunun faturası da maalesef bir nevi yurt dışında yaşayan Türklere çıkıyor (bunun tam tersi bir durum olarak, yurtdışındaki Türklerin yaptıklarının faturasının Türkiye’ye çıkması durumu da söz konusu).
Yurt dışı ve Türk demişken bu konuyu da bir başka yazıda değerlendirmeyi düşünüyorum çünkü bu, küreselleşen dünyada oldukça önemli. Hazır olunca linki buraya eklenecektir.