Aslında bu epey karmaşık bir soru. En kısa haliyle cevabı hem evet hem hayır. Haliyle herkes böyledir demek de doğru değil ancak genel algılar ve örnekler üzerinden bu konuyu ele almak istiyorum.
Akademisyenlerin bazen olaylara dümdüz bakan, sosyal normları çok hesaba katmaya bir bakış açısı var. Dahası işleri ve araştırmaları gereği karşılarına çıkan pek çok duruma bir problem edasıyla yaklaşabiliyorlar. Her şey çözülmeyi bekleyen bir problem. Çözüm için olasılıklar kümesindeki tüm yollar göz önüne alınır, değerlendirilir. Uygun görülen yöntem adım adım uygulamaya konur. Bir arkadaşınız bir derdini paylaşınca mesela aslında sosyal olarak o arkadaşınızın o an sizden beklediği empati, onu anlamanız, o derdine ortak olmanız. Ancak akademisyen kimliğinizle yaklaşırsanız hemen aklınıza arkadaşınızın size anlattığı o sorunu çözmek için planlar gelir. Siz de tutar empati yapmak yerine arkadaşınıza ders verirsiniz, bak bunu şöyle yap, şu ihtimali düşündün mü gibisinden. Aslında yaptığınız mantık çerçevesinde doğru olsa da sosyal ve insani ilişkiler bağlamında tam olarak da beklenen şey değil.
Akademisyenlik beraberinde farklı bir düşünce ve davranış yapısını getiriyor. Mesleğiniz icabı sorgulamaya, eleştirel düşünmeye, tüm olasılıkları masaya yatırmaya eğimli oluyorsunuz. Mesela sosyal bir ortamda bir konu tartışılırken gündeme alınmayan ya da yasaklı gibi görünen konular, bakış açıları olabilir. O ortamdaki çoğu insan bu sözsüz kontratın farkındadır. Ancak siz akademisyen kimliğiniz ve alışık olduğunuz problem çözme biçimiyle tutup da tüm salonun dile getirmekten kaçındığı tüm olasılık ve konuları ortaya dökerseniz, ortam biraz gerilebilir.
Bir başka konu da hayata bakışla alakalı. Mesela siz gecesini gündüzünü çok özel bir problemi çözmeye ayırmış, deney üstüne deney yapan, makale üstüne makale okuyan bir araştırmacıysanız, akılınızda büyük sorular, büyük uğralar varsa, karşınıza çıkan birinin tutup da sizin için “sıradan ve basit” olan çeşitli gündelik olaylardan dem vurması, şikayet etmesi çok anlaşılmaz gelebilir. Belki arkadaşınız taraftarı olduğu futbol takımının kaybetmesine çok üzülmüştür ama bu sizin için pek de bir şey ifade etmez. Bu tutumunuz belki de umursamazlığınız, ikiniz arasındaki bu farklılık bir soğuk duş etkisi yaratabilir.
Sözün özü, sık sık bir akademisyenin hayata bakışı, problemlere ve konulara yaklaşımı sosyal nezaket kuralları denilen bütünle ters düşebiliyor. Ancak bu bir nezaketsizlik ya da kendini beğenmişlikten değil, bakış açısı ve işleme biçiminin farklı olmasından kaynaklanıyor. Öte yandan sağlıklı bir iletişim için her iki tarafın da birbirlerinin düşünce biçimlerinin farkında olması ve bir orta yolun bulunması önem arz ediyor.
Bu arada hem mesleğini çok iyi icra eden, hem de şeker gibi akademisyenlerin varlığını da belirtmeden geçmeyeyim. İyi ki varlar.