Hayatımızda varsayılan değer olarak aldığımız nice şeyden biri de ailelerimiz, özelleşmiş haliyle anne babalarımız. Kim ne kadar bu konuyu irdeler bilinmez ama aile bir çocuğun hayata bakışını, hayata tutunuş şeklini, tavırlarını ve hayallerini büyük ölçüde belirliyor. Özellikle de yaşamın ilk devresinde; yani bebeklikten lise sonuna kadar olan devrede bireysel bilinç ve yönelim, bireysel irade çok yaygın görülmediği için o dönemin mimarı yani insan hayatının bir sonraki aşamalarının temelini atanlar anne babalar.
Her aile haliyle farklı. Her anne baba da farklı. Şüphesiz anne babalar çocukları için iyi bir gelecek arzu ediyor ancak davranışlar bazen bunu sağlamak için yetersiz kalıyor. Belli zaman aralıklarında farklı aile bağlamlarında ebeveyn çocuk ilişkilerinden görebildiğim kadarıyla farklı ilişki türlerinden bahsetmek mümkün:
- Bazen baba evin geçimini sağlamakla aşırı meşgul olup doğru şeyi yaptığını düşünürken çocuğuyla bireysel iletişimini yeterince geliştiremeyebiliyor.
- Bazen anne tüm iyi niyetine rağmen, eskiden gördükleri ya da eğitim sorunları sebebiyle çocuğunu doğru şekilde hayata hazırlayamayabiliyor.
- Bazen hem anne hem de baba iş ve hayat dengesini oldukça iyi şekilde kurup çocuklarını sağlam adımlar atmasını sağlayabiliyor.
Bu üç durumda da ortak görünen noktalardan biri anne babanın fedakârlığı. Bu, bir tür kalıtsal özellik gibi her aile de kendini gösteren bir olgu. Anne babalar, hep, benim olmasın çocuğumun olsun ya da kendimden kısayım çocuğuma gitsin tarzı bir yaklaşım içindeler.
Şimdi bu konuya nereden geldim. Son günlerde gördüklerim, duyduklarım ve de şahit olduklarım beni aile ve toplum yapısı üzerinde düşünmeye yönlendiriyor. Eğer iyi bir aile ortamında yetişmişsek bir nevi hayata bir adım önde başlıyoruz ancak her çocuk optimal şartlarda yetişmiyor. Ailevi sorunlar içinde büyüyen çocuklar hayata uyum sağlamada, bir gelecek ve sağlıklı bir kimlik inşa etmede büyük sıkıntılar yaşıyor ve bir çıkış yolu bulamazlarsa belki de karamsarlığa, sonrasında kötü işlere yönelip toplumsal huzuru zedeleyebiliyorlar. Hal böyle olunca sağlıklı bir toplum yaratmak için sağlıklı bir aile yaratmanın, anne ve babaları iyi yetiştirmenin önemi kat be kat artmış görünüyor.
Sonra da akla gelen hep söyleyip durduğumuz eğitim de eğitim, keşke sözde değil de özde olabilse.