Bir öğretmeni en çok mutlu eden şeylerden birisi çalıştırdığı öğrencilerin ilerlediğini ve başarılı olduğunu görmek. Bu akşam Eylül YDS sınavı için çalıştırdığım bir öğrencimden beklemediğim bir anda mesaj geldi.
Öğrencim daha önceki sınavda 27 olan YDS puanının 42’ye çıktığını söyleyip teşekkür ediyordu. Açıkçası çok gurur duydum. Sonra merakla kaç ders yapmıştık, ne kadar çalışmışız diye ajandama bir göz attım.
Detaylar
Kayıtlarıma göre 9 Haziran’da ilk dersimizi 22 Ağustos’ta son dersimizi yapmışız. Toplamda 7 ders yapmışız. Buna rakam bazında bakınca inanılmaz bir artış. Neredeyse ders başına 2 puandan fazla bir artış yakalamışız.
İnsan bu durumda kendine sormadan edemiyor. 7 derste 15 puan artabiliyorsa neden on binlerce insan yıllar harcayıp YDS’den 50-60 puan alamıyor. Aslında bence temel mesele yanlış yaklaşımlar, yanlış metotlar, yanlış inançlar.
Bu nasıl oldu?
Ben YDS dersi yapacağım zaman işe YDS sorusu çözerek başlamıyorum. Benim için yapılması gereken ilk ve en önemli iş öğrencilerime nasıl İngilizce çalışmaları gerektiğini, nasıl kelime öğrenmeleri gerektiğini, readingin nasıl gelişeceğini anlatmak. Tüm bunları hem bilimsel hem de pratik bir dille harmanlayarak öğrencinin ufkunu açmak.
Öğrenci nasıl çalışacağını öğrendikten sonra az zamanda büyük mesafeler kat etmek mümkün oluyor. Öte yandan öğrenci nasıl ilerleyeceğini bilmediğinde 100 saat ders de yapsanız pek faydası yok. Mesele nicelik değil nitelik meselesi.
Açıkçası akşam akşam aldığım bu mesaj yaptığım işe ve dil eğitimine yaklaşımıma olan inancımı artırdı. Sınava kısa bir süre kalmışken azmedip çalışan ve az zamanda çok iş başaran öğrencimi de bir kez daha tebrik ediyorum.
Bu süreç bana neyi öğretti?
Öncelikle kısa sürede büyük başarıların doğru yöntemlerle elde edilebileceğini bir kez daha görmüş oldum. Öte yandan buna garanti gözüyle bakmıyorum çünkü öğrenciden öğrenciye ciddi farklar olabiliyor. Mesela bir öğrenci 7 derste belki 5 puan ilerliyor bir bakıyorsunuz diğeri 15 puan ilerlemiş.