Dil ile ilgili ilginç gerçeklerden biri her ne kadar sınırsız yaratıcılığa sahip olsa da aslında büyük bir kısmının kalıplardan ve tekrar eden ifadelerden oluşması. Yani bir Shakespeare ya da Fuzuli dili alıp binbir şekle soksa da pek çok insan için dil sıklıkla tekrar edilen bir dizi kelime ve ifadeden oluşuyor. Sabah karşılaştığınız arkadaşınıza çok kalıplaşmış bir ifade olan “Günaydın” diyorsunuz, oysa dil çok zengin ve sınırları çok geniş, isteseydiniz “Bu sabah doğan güneş gününü aydınlatsın, kuş sesleri kulaklarının pasını silsin” diyebilirdiniz ama demiyorsunuz. Bunun iki sebebi var birincisi sosyal normlar çerçevesinde bu pek normal görünmezdi, ikincisi ise böyle bir ihtimal olsa da insanlar genelde daha kolay ve zahmetsiz olanı seçme eğilimdedir.
Hayatlarımıza bakınca da benzer bir tablo görmek mümkün. Her birimizin elinde bir ömür sermayesi var. Hepimiz farklı bireyleriz, hiçbirimiz tamamen aynı değiliz. Ancak gelin görün ki ömürlerimizi genelde benzer kalıplar ya da çerçeveler içinde tamamlıyoruz. Doğuyoruz büyüyoruz, kimimiz önce kreşe gidiyor, kimimiz doğrudan ilkokula, sonra lise sınavı, üniversite sınavı, ardından lisansüstü eğitim ya da iş bulma telaşı. İş bulunduktan sonra hem aile hem sosyal çevre baskısı/motivasyonuyla evlilik, evlenince çocuklar. Sonra çocuklar etrafında dönen bir hayat, evladımın mürevvetini göreyim şeklinde başlayan cümleler. Sonra ben ne zaman dede/nine olacağım soruları.
Yani sözün özü, her birimiz farklı olsak da hikayelerimizin detayları farklı olsa da genel olay örgüsü aynı. Potansiyel olarak bu örgüyü epey değiştirmek mümkün. Çok sıradışı bir hayat yaşama yeterliliğine sahipsiniz belki ancak yaşamıyorsunuz. Ya bunu tercih etmiyorsunuz, ya sosyal kalıplar sizin adınıza kararları veriyor ya da siz var olan kalıpları tercih ediyorsunuz.
Öte yandan hayatımız kalıp demek illa da kötü bir şey değil. Asıl mevzu yaşadığınız o hayattan ne derece keyif aldığınız. Mutlu musunuz, memnun musunuz? O zaman sorun yok.